Büyükada Rum Yetimhanesi… Ne hikâyeler, ne anılar, belki ne acılar ya da mutluluklar barındırıyor içinde… Bugün dışarıdan baktığımızda ise sadece büyük bir hüzün, dökülmeye başlayan duvarları, kırılan camlarıyla… Bu tarihe eşsiz bir yapı olarak yazılan binanın, köklü hikâyesini koruyarak geleceğe yeni bir hikâye yazma zamanı geldi.
İşte tam da bunun için; Büyükada Rum Yetimhanesi’nin restorasyon projesi yine gündemde. Bu kapsamda önceki gün bir etkinlik düzenlendi. Etkinlikte, yetimhanenin son beş yılda katettiği yol, korumaya yönelik önlemler ve restorasyon projesinin geldiği tüm aşamalar masaya yatırıldı.
Fener Rum Lisesi’nde düzenlenen etkinliğe; Patrik Bartholomeos, Yunanistan İstanbul Başkonsolosu Konstantinos Koutras, Europa Nostra Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Nuran Zeren, Europa Nostra Türkiye Başkan Yardımcısı Burçin Altınsay, Avrupa Yatırım Bankası Entitüsü’nden Mario Aymerich, BİMTAŞ Kültürel Miras Müdürlüğü’nden Füsun Doğanyılmaz, projenin sorumlu mimarı Dr. Apostol Poridis, bilim kurulu üyeleri Atina Teknik Üniversitesi’nden Elefteria Tsakanaki ve Timoleon Kouimtzoglu katıldı. Projenin Koordinatörü Laki Vingas ile süreci konuştuk.
KATILIM YÜKSEK OLDU
Toplantı Europa Nostra Türkiye’nin izleme toplantısıydı, o çerçevede birlikte koordine bir şekilde çalıştık. Değerlendirme toplantısıydı. Hem Europa Nostra başkanvekili hem de Avrupa Yatırım Bankası temsilcileri vardı. Bizde bu projeyi çalışan, geliştiren insanlar olarak oradaydık. Konuşmalar yapıldı. Ciddi anlamda bilgi verildi, bilgiler paylaşıldı. Sorulara cevap verildi. Çok güzel bir katılım vardı, bizi bu çok mutlu etti, katılımın yüksek olması. Tarihi bir mekânda yaptık. Herkesin çok büyük bir ilgisini gördük, her zaman olduğu gibi. Normalde Yetimhane projesini öne çıkardığımızdan beri, bütün kurumlar; devlet kurumları, İBB, STK’ler ve toplum çok ciddi bir manevi destek veriyor. Aynı zamanda da bir an önce oranın kurtarılması çabalarına da destek veriyorum.
Tabii ki buradaki en büyük sorunumuz finansal bir sorundur. Finansal sorun kolay değil. Netice itibarıyla yaklaşık 60 sene orada terk edilmiş bir binanın tekrar kazandırılması konusunda sıkıntı oluyor.
Onun dışında çalışmalarımıza devam edeceğiz. İki aşamada yapmayı planlamıştık zaten çalışmaları, ancak tabii ki başka tekliflere de açığız. Ana binanın uzun vadeli kiraya verilmesi de olabilir. Küçük binayı kendi toplumumuzun ihtiyaçlarına ve STK anlayışının geliştirilebileceği bir performans da geliştirmemiz gerekiyor.
Evet doğru, çünkü binanın tarihi geçmişi ve tabii ki manevi bağları o kadar güçlü ki orası yalnız bir finans, gelir getirici bir faaliyetle sınırlandırılması doğru olmaz. Mutlaka topluma faydalı kolları da gündeme getirebiliriz. Orada böyle çalışmalar yapılabilir, hayırseverlik olabilir, çevre problemlerini araştırma merkezi olabilir, dinler arası diyalog merkezinden patrikhane bahsediyor devamlı, bütün bu kollar olabilir küçük bina da…. Ancak büyük binanın mutlaka gelir getirici bir faaliyet yapması lazım.
Her zaman kamuoyuna açık bir şekilde şeffaf bir şekilde ilerlemeyi bir prensip olarak edindik. Bunun da temel sebebi bu bina, evet dediğiniz gibi sahibi var, mülkiyet sahibi belli ancak o kadar insanlığa, topluma mal olmuş bir bina ki doğru yarı kamu gibi sayılır. Dolayısıyla hep öyle topluma hizmet etmiş bir bina, yetimlere, öksüzlere, insanlara, göçmenlere ilk başta mecburi de olsa göçmenlere hizmet etmiş bir bina! Dolayışla bunun manevi değeri çok yüksek! Aynı zamanda büyük bir mesuliyetimiz var hem adaya karşı hem İstanbullulara karşı. Günümüzün koşullarında böyle bir binanın devamlı boynu bükük, yıkılmakta olduğu, yıkılan bir bina görüntüsünden kurtarmak lazım! Bu hem geçmişe hem İstanbul’a olan bir mesuliyetimiz! Güvenlik sorunu da yaratıyor öyle olduğu müddetçe o açıdan da çabalarımızı devam ettiriyoruz.
HER ŞEY HAZIR…
Bütün altyapıyı hazırladık, projeler, anıtlar kurulu vs… Sözlü tarihler, insanlarla buluşmalar, gittikçe daha da fazla bilgiye, kaynaklara ulaşıyoruz. Bütün bunlar çok güzel çünkü o binanın tarihinin, o binanın bugüne kadar getirmiş olduğu hikâyeyi de taşıyor aynı zamanda, o bölgenin, dönemin kozmopolit anlayışını da gösteriyor. Bir sürü ortak, farklı insanın, ortak bir mekânı haline gelmiş, arazi bir İtalyan beyin, binayı yapan Vallaury, farklı projeler ortaya çıkıyor. Dediğim gibi markası yüksek, manevi hikâyesi çok değerli, topluma çok büyük hizmetler vermiş, köklü bir bina! İstanbul’u ve Rum toplumunu bu kökünden mahrum etmemek lazım!
PRESTİJLİ BİR YATIRIM
Şu anda beklentilerimiz var. En azından bir kısmı olarak çünkü biliyorum ki bütün bir bina için insanlar biraz çekingen davranıyor. Hem adanın koşulları hem binanın çok büyük ve masraflı olması, geri dönüşünün ağır olacağı kesin bu yatırımın! Ama normal bir yatırım gibi düşünülmemeli, bu büyük prestijli bir yatırım! Bir konsorsiyum üzerinden de çözülebilir. Yani birkaç büyük kurumun veya birkaç büyük şirketin birlikte geliştireceği bir proje çerçeveleriyle de değerlendirilebilir.
GÜNDEM
15 Ekim 2024SPOR
15 Ekim 2024GÜNDEM
15 Ekim 2024SPOR
15 Ekim 2024SPOR
15 Ekim 2024GÜNDEM
15 Ekim 2024GÜNDEM
15 Ekim 2024